Hisse Senetleri ve Hisse Yorumları

10 Eylül 2009 Perşembe

Altın, ne demek istiyor?

Altın fiyatları sonunda ons başına bin doları gördü-en azından vadeli işlemlerde. Son bir kaç yıldır yeniden yatırım aracı olarak önem kazanan altındaki hareket acaba bize ne anlatıyor? Bir noktaya kadar doların başta Euro büyük para birimlerine karşı değer kaybı altın ve petroldeki yukarı hareketi izah eder.

Bence öyle bir tehlike yok ama, G20’den ekonomilere gelir pompalamaya devam kararı çıkması da yakında enflasyonun yeniden hayatımızda boy göstereceği endişesini artırmış olabilir. Ama, benim üstünde çalıştığım kuram biraz değişik. Bence mali sistemin hala iyileşmediğini ve hisse senetlerinin aşırı değerli olduğunu düşünen yatırımcı da artık altına kaçıyor. Nitekim, bugün itibarı ile MSCI Asya- Pasifik Endeksi’ndeki şirketlerin F/K’sı 24 oldu. Asya’nın kriz öncesi büyüme temposuna geri döneceğini düşünenler için bile bu değerleme biraz pahalı.

Dün bloomberg.com’da çıkan bir makale de şirket analistlerinin kar tahminleri ile ekonomistlerin büyüme tahminlerini karşılaştırıyordu. Varılan sonuç şu: Ya ekonomistler büyüme konusunda son derece karamsar, ya şirket analistlerinin kar beklentileri abartılı. Sanırım top-down yani makro ekonomik manzaraya göre yatırım yapan fonlar artık hisseleri pahalı bulup altın ve emtiada pozisyon alıyor olabilir.

Henüz altının değer artışı borsalarda ve özel sektör borç enstrümanlarında süregelen rallinin biteceği mesajını taşımıyor, ama güvenli liman altına gösterilen rağbet rallinin ve dolayısı ile onun en büyük dayanağı ola küresel büyümenin hızlanacağı tezinin tersine pozisyon alındığını gösteriyor. Bundan sonra da enflasyon göstergelerinde kayda değer bir hareket olmadan altında yeni yükselişler finansal enstrümanlar için kötümser bir gelişme olarak algılanmalı.

Türkiye’de ise günün bombası Doğan Grubu’na kesilen tarihi vergi cezası. Doğan Grubu-Maliye anlaşmazlığına taraf olmaya hiç niyetli değilim, ama ilk işaretler Batı’da cezanın politik nedenlerden kesildiğine dair bir algı oluştuğu. Hükümet bu algıyı ortadan kaldıramazsa, Türkiye’nin yatırım ortamı zarar görür. Tüm kürede şirket satın almaları ve yeni ulus-ötesi sabit sermaye yatırımlarının başladığı günlerde iş dünyasında Ankara’nın “Putin’leştiği” yönünde kanaat oluşması, güveni zedeler.

Bugün İMKB’de ufak çaplı gerileme belki de cezanın psikolojik etkisi. Ama, bu olay olmasaydı dahi artık İMKB ve DİBS’in altın günlerinin geride kaldığı görüşüm değişmeyecekti. Önceki gün TCMB Başkanı Yılmaz’ın “IMF’siz de olur” beyanatının yabancı kurumlar arasında sıkıntı yarattığı bugün yazılan notlarda belli oldu. Demek piyasada hala IMF ile stand-by isteyen, ya da ona güvenerek pozisyonlarını koruyan bir miktar kurumsal para var. Ama, Türkiye’de IMF’yi isteyen yok gibi. Ekim ortasında hükümetin yoluna IMF’siz devam etme kararı alacağını düşünüyorsanız, artık riskleri azaltma zamanı geldi.

Etiketler: , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]



<< Ana Sayfa